Disiplinli Olmak Neden Bu Kadar Zor?
Disiplinli Olmak Neden Bu Kadar Zor?
Eski yunan mitolojisinden Odin ile başlayalım. Disliplinli olmanında neden bu kadar zor olduğunu. Odin, çok-oğullu olarakta bilinir. İleride en bilgin ve güçlü İskandinav tanrısı olacak, ama sonra. Şuanda, dokuz dünyayı bir arada tutan Yggdrasil adlı ağaçtan göğsüne batırılmış bir mızrakla asılı duruyor. Yaşam ve ölüm arasında, dokuz gün ve dokuz gece asılı duracak. Bu zaman içerisinde, kuyudaki büyülü suya bakıp, tanrısal bilgeliğin taşını arayacak. Fedakârlığıyla memnun kalıp ortaya çıkmışlar ve ona bilgeliklerini paylaşmışlar. Odin kendini, kendine adamış oldu. Daha doğrusu şimdiki kendisini, gelecekteki kendisi için feda etti. En büyük ödül için, en büyük fedakârlığı yaptığından şüphe yok. Bu hikaye en azından öz-fedakârlık ya da öz-disiplin için bir metafordur ve nesilden nesile geçmiştir. İnsanlık öz-disiplinin etkisini çok üstün tuttu ki birçok dinde temel ve birçok efsaneye ders oldu. Hristiyanlıkta ilk günah olan yasak elmayı yemek irade'den sapmaktı. Yunan mitolojisinde Pandora merakına yenik düştüğünden kutuyu açtı ve kötülük dünyaya girdi. Bu efsane, özellikle gündelik dilimizde bile girmiştir. Sizden feci sonuçları olan yanlış bir şeyi yapmanızdan kaçınmanızı istiyorsam sizi "Pandora'nın kutusunu" açmamanız için uyarabilirim. Bu etki'nin dinsel ve efsanevi boyutlara çıkması, yaygın bir inancı vurgular: öz-disiplin, Odin'in durumundaki gibi sizi en iyi geleceğinize götürmede ya da Pandora'daki gibi en kötüsüne götürmede büyük bir rol oynar. Eğer bu doğruysa, öz-disiplin kazanmak harika bir şey. Ama, öz-disiplin nedir?
İnsanlar öz-disiplini, uzun-süren iyi kararlar vererek kısa-süren zevklerle yoldan çıkmamak diye tanımlıyor. Ama onlara bu kısa-süreli zevklerin nasıl üstesinden geldiklerini sorduğumuzda irade veya irade-gücü'nden bahsediyorlar. İrade'nin ne anlama geldiği bu kadar açık değildir. Ama buna girmeden önce, en başından alalım:
karar; Hayatında herhangi bir anda, davranışların konusunda karar veriyorsun. Zorluk, verdiğiniz kararlarda anlık zevk vermesine karşı zevki şimdi vermeyip ilerde vereceğinde çıkıyor. Diğer bir değişle, zorluk, alacağınız zevki geciktirmektir.
Düşüncesizce davranış göstermemizin sebebi nedir?
Verdiğiniz her karar çok sebeplidir: genler, hormonlar, evrim sosyal ve fiziksel çevre, geçmiş deneyimler, durumun içeriği ve diğer faktörler rol oynar. Ama verdiğiniz ilk karar, beyninizde takip edilebilir. Öz-disiplin'den bahsettiğimizde başlamak için en iyi yer nörotransmitter dopamini. Robert Sapolsky, "Behave" adlı kitabında beynimizde dopaminin temel rollerini açığa çıkaran bir örnek koymuştur.
Bir maymun alıp kafese koyduğumuzu düşünün. Şimdi, oraya bir kaldıraç kolu koyalım, kolu 10 defa çekerse bir kuru üzüm düşüyor. Bu sefer, kaldıraç kolu kafese girmeden önce lamba'yı yakalım.Diğer değişle, lambanın yanması kaldıraç kolunun gelmesine, yani bir kuru üzüm daha alabileceği anlamına geliyor.
Sonuç olarak maymun, işaretle(lamba) ödülü(kuru üzüm) birleştiriyor. İlginç olarak, maymun yemek yerine lambanın yanmasına daha çok dopamin salgılıyor. Dopamin, halkın inandığının aksine, ödülden daha çok, beklenti içerisine girmektir. Çevremizdeki belirli işaretler bize olası ödülleri haber veriyor ve beklenti içerisinde dopamin salgılanıyor.
"Dopamin, istediğimiz ödül için bizi harekete geçirmeye çalışır." Peki bunun öz-disiplin'le ne alakası var?
Ani ödül ve geçikmiş ödül arasında karar verdiğinizi düşünelim.
Ani ödül'ü düşündüğünüzde dopamin beyindeki limbik hedeflere gönderiliyor. Gecikmiş ödülü düşündüğünüzde, dopamin beyindeki frontal kortikal hedeflere gidiyor. Eğer beyin gecikmiş ödülle ilişkili kısmıyla uyarılmışsa, muhtemelen ödülü geciktireceksiniz. Dopamin, davranışları kontrol etmede rol oynar.
Peki beyin hangi kısma ve ne kadar dopamin salgılayacağına nasıl karar veriyor? Yine bu geçmiş deneyimler, genler, hormonlar, evrim sosyal ve fiziksel çevre, geçmiş deneyimler, durumun içeriği ve diğerlerine geliyor. Beyin pragmatik olarak ödülün ne kadar tatmin edeceği ve ne kadar zaman alacağına göre karar veriyor.
Sezgisel olarak anlayabileceğiniz bir örnek.
Size bir teklif yapsam: bugün 100TL yada yarın 100TL alabilseniz. Ödül aynı ama ikincisinde erteleme var. Muhtemelen 100TL'ı bugün alırsınız çünkü yarını beklemenin bir anlamı yok. Peki, bugün 100TL, yarın 200TL alacağınızı söyleseydim? Eğer bir 100TL daha çekici geldiyse, bir gün daha beklerdiniz. Peki, yarına kadar beklerseniz, 101TL alacağınızı söyleseydim. Büyük ihtimal bugunki 100TL'ı almaya geri dönderdiniz. Beyniniz, karar vereceği her zaman böyle hesaplar yapıyor. Ödülün hızına ve büyüklüğüne göre beklemek veya almak gibi algı yaratıyor. Peki, hangi tür ödülleri aradığınızı nasıl belirliyorsunuz? Hayatı yaşamak, tutkulara sahip olmaktır. Dünya sizi istek ve ihtiyaçlarla dolduruyor ve etkileşmek için davet ediyor. Tutkunuzu tatmin ettiğiniz her zaman, bir ödül ve nasıl yaptığınıza dair bir yöntem kazanıyorsunuz. Tutku yeniden ortaya çıktığında, daha önce olduğu gibi aynı eylemi tekrarlamanız için sizi motive eden cevabı veriyor ve dopamin salgılıyor. Diğer bir değişle, alışkanlık oluşturuyorsunuz. Tekrarlamakla, alışkanlığın verdiği cevabı sağlamlaştırıyorsunuz. Can alıcı nokta ise, kişinin tutkuları ve çevresiyle olan ilişkiye ara buluyor. Alışkanlığı değiştirmek, kişinin ve çevrenin ya da ikisininde değişmesi demek ve bu yüzden öz-disiplin zor. Bizim tutkularımızı belirleyen biyolojimize karşı çok az kontrolümüz var. Sapolsky'e göre, DEHB'li kişilerin gecikmeli ve anlık ödülleri düşünürken anormal dopamin cevapları var:
ani davranışlara karşı önyargılılar.Çocukluk çağı bozukluğu yaşamış kişilerin frontal kortikal'i az gelişmiştir ve gecikecek olan zevkleri seçmeyi daha zor kılar. Sonuçta, bilim'i kullanarak kişinin biyolojisini değiştirebiliriz ama bunun uzun sürede ne kadar doğru olduğu sorgulanabilir. Biyolojimizdeki bir kısım diğerlerinden daha uysal: beyin. Kişi eğitimle değişebilir. İnsan öğrendikçe, yeni inançlar bulabilir ve yeni davranışlar edinebiliriz.
Bu beni sorunun kaynağına götürüyor. Öz-disiplin kişiden çok çevresel bir problem. Kişi, eğitimle inançlarını ve davranışlarını değiştirebilirken eğitim'in kaynakları çevreden sunulur.
Üstelik, kişinin tutkularını karşılaması için geliştirdiği alışkanlıklar çoğunlukla çevrenin bir sonucudur. Nörolog Carl Hart'ın yaptığı çalışmada met bağımlılarına 5$ ve 50mg met arasında seçim yaptırdıklarında, bağımlılar yarı yarıya 5$'ı seçti. Para'nın miktarını 20$'a çıkardıklarında neredeyse hiç uyuşturucuyu almadılar. Crack kokein bağımlılarında da benzer sonuçlar buldu. Hart, bağımlıların mantıklı karar verdiklerini ve güçlü alternatifler olduğunda uyuşturucuyu seçmediklerini öne sürdü. Görünüşe göre uyuşturucu alışkanlığı, çevrede kişinin tutkusunu karşılayacak bir alternatif olmadığı zaman oluşuyor. Bruce Alexander yeni ünlü olan çalışmasında Fare Parkı'yla da benzer sonuçlar buldu. Bağımlılık, Alexander'ın çalışmasından önce, genel olarak uyuşturucuya bağlı olduğuna inanılıyordu. Uyuşturucu alırsan, bağımlı olursun. Hikaye böyle devam ederdi. Ama Alexander, uyuşturucuyla ilgili çalışmaların, farelerin yalnız kaldığ zamanlarda yer aldığını fark etti. Farelerin yalnız olduklarında uyuşturucuyu alıp almayacaklarını merak etti. Öyle de oldu. Fareler yalnızken, ölene kadar uyuşturucu aldıkları şaşırtıcı olmadı. Alexander Fare Parkı'nı arkadaş, eş, oyuncaklar ile doldurduğunda farelerin uyuşturucu almaları daha az olasıydı. Bu iki çalışma ilginç bir noktaya değiniyor: çevrende tutkularını karşılayacak alternatifler varken bağımlı olmak çok daha az olası. Marcus Aurelius, Kendime Düşünceler adlı kitabında şunları söyledi, Biz ayak, el ve gözlerimizle, yukarı ve aşağıda olan dişlerimiz gibi birlikte çalışmak için doğduk. Birbirini engellemek doğal değildir. Birine öfke duymak, ona arkanı dönmek: doğal değildir. Ne kadar çok inanmasakta insanlar, çevrelerinin bir ürünüdür. Bunu kabul ederek, birbirimize daha çok şevkat gösterebiliriz ve daha önemlisi birbirimize yardım edebiliriz. İnsanlara mümkün olduğunca yeni ve ihtiyaçlarını karşılayacak yeni yollar sunarak, öz-disiplin sorununu ortadan kaldırabiliriz.
Disiplinli Olmak Neden Bu Kadar Zor?
Reviewed by AtillaTaha
on
Ekim 16, 2019
Rating:
Hiç yorum yok: